tema ekle


   
  <meta content="0;URL=http://www.kabakinim.com" http-equiv="refresh" />
 
 

 



 

 


 

        Çaresizseniz Çare Sizsiniz!!!

Sular yükselince, balıklar karıncaları yer..
Sular çekilince de karıncalar balıkları yer...
Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir...
Çünkü kimin kimi yiyeceğine..
"Suyun akışı" karar verir...

Gidene kal demeyeceksin...
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır.
Kimseye hak ettiğinden fazla değer verme,
yoksa değersiz olan hep sen olursun...

Düşün... Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır seni sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Herşey sende başlar, sende biter...
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme,
tükettirme içindeki yaşama sevgisini...

Hep hatırla: "Çaresizseniz, Çare "SİZSİNİZ"...

Behçet Necatigil   Alıntı:Suat ÖZCAN

 



Bir üniversite profesörü öğrencilerine şu soruyu sorar; "Var olan herşeyi Tanrı mı yarattı?"
Cesur bir öğrenci ayağa kalkar ve yanıtlar:
"Evet herseyi Tanri yaratti!"
Profesör sorusunu yineler ve öğrenci yine: "Evet efendim!" diye yanıtlar. Profesör devam eder; "Eger herseyi yaratan Tanrı ise ve şeytan var olduğuna göre şeytanı da Tanrı yaratmış olur ve calışmalarımızda uyguladığımız 'Kesinleştirme' ilkesine göre de Tanrı şeytandır.Öğrenci böyle bir önerme karşısında şaşırır ve yerine oturur. Profesör ise öğrencilerine bir kez daha Tanrı'nın içindeki kaderin bir efsane olduğunu kanıtlamaktan ötürü oldukca mutludur. Bu arada başka bir öğrenci ayağa kalkar ve:
- Bir soru sorabilirmiyim hocam? der. Profesör sorabilecegini soyler.
Öğrenci ayaga kalkar ve: "Soğuk varmıdır?" diye sorar.Profesör; "Nasıl bir soru bu böyle, tabiki vardır!" diye yanıtlar. "Sen hiç soğuktan üşümedin mi?" der. Öğrenci; "Aslında, fizik yasalarına göre soğuk yoktur. Yaşamda, gercekte biz soğuğu sıcaklıgın yoklugu olarak düşünürüz. Herkes veya nesneler o enerji oradaysa veya bir şekilde enerji iletiyorsa onu deneyimler. Örneğin, Mutlak sogukluk ( sıfır derece) (- 273 C. / - 460 F) sıcaklıgın kesin yokluğudur (hiç olmadığı seviyedir). Tüm maddelerin bu seviyede tepkime verme özellikleri bozulur ve degişir. Soguk yoktur, o yalnızca sıcaklıgın yokluğunda duyumsadıklarımızı tarif etmek için yarattığımız bir sözcüktür!"der ve devam eder...
- Hocam, karanlık varmıdır?

- Profesör; - "Tabiki vardır!" Öğrenci yanıtlar; - "Korkarım yine yanılıyorsunuz hocam!" der, "Çünkü karanlık da yoktur!" Yaşamda gerçekte karanlık ışığın yokluğudur. Biz ışık üzerinde çalışabiliriz ama karanlığı çalışamayız inceleyemeyiz. Gercekte, biz Newton'un prizmasını kullanarak beyaz ışığı kırar ve renklerin çeşitli dalga uzunlukları üzerinde çalışabiliriz. Ama karanlığı ölçemeyiz. Bir basit ışık ışını karanlık bir mekanı aydınlatarak karanlığı kırmış olur, yani karanlığı geçersiz kılar. Siz belli bir mekanın uzayın ne kadar karanlık olduğundan nasıl emin olursunuz? Işığın miktarını ölçersiniz! Bu doğrudur degil mi? Karanlık insanlık tarafından , ışığın olmadığı yer mekan için kullanılan bir sözcüktür. Son olarak öğrenci profesöre yine sorar;
- Hocam şeytan varmıdır? Bu kez profesör pek emin olamamakla birlikte yanıtlar;
- Tabiiki, açıkladığım gibi, biz onu her gün, her yerde onu görürüz. Şeytan kötü bir kişinin başka bir kişiye her gün sergilediği insan kişiliğinin örneğidir. O, dünyadaki işlenmis tüm suçlarda, şiddette yer alır. Bunların tümü seytanın kendisinden başka bir şeyde degildir!" der.

Ogrenci devam eder;

- "Şeytan yoktur efendim. Yani o kendi başına yoktur." "Şeytan basit olarak Tanrı'nın yokluğudur. O aynen karanlık ve sogukta oldugu gibi insanın tanrının yokluğunu tarif etmek üzere yarattığı bir kelimeden ibarettir. Tanrı şeytanı yaratmadı. Şeytan; kötülük insanın tanrısal sevgiyi yüreğinde duyumsamadığı zaman deneyimlediklerinin bir sonuçudur. O aynen sıcaklığın olmadığı yere gelen soguk ya da ışığın olmadığı yere gelen karanlık gibidir." Profesöre dünyayı dar eden, yerden yere vuran, şaşırtan, afallatan bu öğrencinin adı Albert Einstein'dir.





Computer & Education Instructing Technology
Education
MIDDLE EAST TECHNICAL UNIVERSITY

ALINTIDIR.

 

> > BEŞ ÖNEMLİ DERS*
> >>
> >> Birinci Ders:
> >> Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en
> >> iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada
> >> çakıldım kaldım. Son soru şöyleydi :
> >> 'Her gün okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedir ?'
> >> Bu her halde bir çeşit şaka olmalıydı. Kadını, yerleri silerken, hemen
> >> her gün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50'lerinde falan
> >> olmalıydı. Ama adını nerden bilecektim ki ! Son soruyu yanıtsız bırakıp
> >> kağıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test
> >> sonuçlarına dahil olup olmadığını sordu.
> >> 'Tabii, dahil' dedi, Hocamız...
> >> 'İş yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi birbirinden
> >> farklı insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hak eden insanlar
> >> bunlar.
> >> Onlara sadece gülümsemeniz ve 'Merhaba' demeniz gerekse bile...'
> >> Bu dersi hayatım boyunca unutmadım. Hademenin adını da...
> >> Dorothy idi.
>
> >> İkinci Ders :
>
> >> Bir gece vakit gece-yarısına doğru Alabama Otoyolunun kenarında duran
> >> bir zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırca yağan yağmura rağmen,
> >> bozulan arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu. geçen
> >> her arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60'lı yıllarda bir beyazın bir
> >> zenciye, hem de Alabama'da, yardıma kalkışması pek olağan şeylerden
> >> değildi. Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım.
> >> Ayrılırken ille de adresimi istedi, verdim. Bir hafta sonra, kapım çalındı. Muazzam
> >> bir konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda...
> >> 'Geçen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur
> >> sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti. Kendime
> >> güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıka geldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan
> >> kocamın yatağının baş ucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son
> >> nefesini verdi. Tanrı bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık beklemeksizin
> >> yardım eden herkesi kutsasın...
> >> En İyi Dileklerimle,
> >> Bayan Nat King Cole.'
>
> >> Üçüncü Ders :
>
> >> Size Hizmet Edenleri Hep Hatırlayın..
>
>
> >> Bir pastanın üç otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir çocuk
> >> pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu... Çocuk sordu:
> >> 'Çikolatalı pasta kaç para ?'
> >> '50 Cent.'
> >> Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu:
> >> 'Peki, Dondurma Ne Kadar ?'
> >> '35 Cent.' dedi garson kız, sabırsızlıkla. Dükkanda yığınla müşteri vardı
> >> ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne kadar vakit
> >> geçirebilirdi ki...
> >> Çocuk parasını bir daha saydı ve
> >> 'Bir dondurma alabilir miyim, lütfen ?' dedi.
> >> Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson kız masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu, birden. Masayı sanki akan gözyaşları temizleyecekti. Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 15 Cent'lik bahşiş duruyordu..
>
>
> >> Dördüncü Ders :
>
>
> >> Yolumuzdaki Engeller...
> >> Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya
> >> koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacak diye
> >> gözlüyor... Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray
> >> görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın
> >> etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle
> >> eleştirdi.
> >> Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu.
> >> Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu.
> >> Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye
> >> başladı. Kan ter içinde kaldı ama, sonunda, kayayı da yolun kenarına
> >> çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir
> >> kesenin durduğunu gördü.
> >> Açtı... Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde...
> >> 'Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir.' diyordu kral.
> >> Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.
> >> 'Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır.'
>
>
>
> >> Beşinci Ders :
>
> >> Önemli Olan Vermektir..
> >> Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek
> >> yaşam şansı, beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı
> >> hastalıktan mucizevi bir şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın
> >> mikroplarını yok eden antikorlar oluşmuştu. Doktor durumu beş yaşındaki
> >> oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir
> >> an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve 'Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı' dedi.
> >> Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içine bakıyor ve gülümsüyordu.
> >> Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü
> >> de giderek soluyordu...
> >> Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu :
> >> 'Hemen mi öleceğim ?'
> >> Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı, ablasına vücudundaki
> >> bütün kanı verip, öleceğini düşünüyordu.
>
>
> >> Gönderenin Notu :
> >> Hiç kimseye göndermezseniz de bir şey olmaz zaten. Eğer burada
> >> anlatılanlar
> >> sizi hiç bir şekilde etkilemediyse zaten içinizdeki bazı duyguları
> >> kaybetmişsiniz demektir.
> >> Saygılarımla...   (alıntı)                                                         S.Özcan

 



  KİYMET BİLMEK
Bir padişah acemi bir köle ile gemiye binmişti. Köle hiç deniz görmemiş, geminin mihnetini tatmamıştı. Ağlamaya, inlemeye başladı. Tir tir titriyordu. Avutmak için çok uğraştılar, ama bir türlü sakinleşmedi. Padişahın keyfi kaçtı
                      
Herkes aciz bir vaziyetteyken gemide bulunan yaşlı bir adam padişahın huzuruna çıktı, 'Müsaade buyurursanız ben onu sustururum' dedi. Padişah da 'Lütfetmiş olursunuz' dedi. Yaşlı adam emretti, köleyi denize attılar. Köle birkaç kere suya battı çıktı. Sonra saçından yakaladılar, gemiden tarafa çektiler. Köle gemiye yaklaşınca iki eliyle dümene asıldı, oradan gemiye çıktı, bir köşede uslu uslu oturmaya başladı. Yaşlı adamın yaptığı iş padişahı hayrete düşürdü, 'Bu işteki hikmet nedir' diye sordu. Yaşlı adam cevap verdi: ''Köle evvelce suya batmayı tatmamıştı. Gemideki selâmetin kıymetini bilmiyordu. İşte huzur ve saadet de böyledir, bir felâkete duçar olmayan kimse, huzurun kıymetini bilemez." 
                                                                                     SUAT ÖZCAN



 999999999999999999                                                                                                       

 

 

   

 


KÖŞE YAZARLARI

 


Suat Özcan
BEŞ ÖNEMLİ DERS*
 
  Bugün 44806 ziyaretçikişi burdaydı!  
sayfayı nasıl buldunuz
lutefn ankete katılın
cok guzel
.....guzel
..yetersiz
idare eder
yorum yok
Sonuclar

KÖŞE YAZARLARI


A.vahap özkaya
24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN
KÖŞE YAZARLARI


Hüsnü atasever
ÖZ ELEŞTİRİ


Özgür atasever
Hayat Hakkında


ip-numaram.com IP adre

 




 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol